Birçok kişi, birçok yerde gerek reklam, gerek muhabbet yoluyla alkali diyet ile alakalı onlarca şey duyuyor. Duyulanların arasında o kadar büyük vaadler var ki, takipçilerim bu vaadleri bana aktardıklarında ağzım açık kalıyor.
Peki gerçekten alkali diyet mükemmel beslenme tarzını mu oluşturuyor? Bir yandan kilo verdirirken, diğer bir yandan kanser riskini azaltıyor, aynı zamanda yaşlanmanızı yavaşlatıyor ve bunu içtiğiniz suya sadece limon sıkarak yapıyorsunuz öyle mi?
Gelin alkali diyeti ve hakkındaki gerçekleri benim gözümden görün.
Bu yazıda alkali diyet nedir? sorusundan, alkali diyet işe yarıyor mu? sorusuna, alkali diyet ile ilgili yapılmış araştırmalardan, vücudun asit baz metabolizmasına kadar birçok konuya değinecek ve soruları cevaplayacağım.
Hazırsanız başlıyoruz!
Yazı İçeriği
Alkali diyet nedir?
Alkali diyet, tüketilen besinleri düzenleyerek asit üretimini azaltmak ve idrar ph’ını bazik hale getirme mentalitesine dayanıyor. Asit üretimini azaltarak, birçok hastalıktan (ki bu hastalıklar kanserden, kemik erimesine, obeziteden, böbrek taşına kadar sınırı olmayan bir alanı kapsıyor) korunacağınızı iddia eden alkali diyet mantığı metabolize edildiğinde alkali materyaller ortaya çıkartan besinler ile beslenmenizi öneriyor.
Alkali diyet nedir? sorusunun cevabını verdiğime göre artık alkali diyetin iddialarına göz atmak istiyorum.
İddia ve gerçeklerden önce kısaca asit, baz tanımını vermemde fayda var. Asit suda çözündüğünde (iyonize olduğunda) hidrojen (H+) iyonu veren maddelere, baz ise suda çözündüğünde suya hidrooksit (OH-) iyonu veren maddelere verilen isim.
Asit ve baz kavramı güncel olarak “pH” üzeriden değerlendiriliyor. PH değeri 0 (sıfır) olan maddeler saf asit, 14 (on dört) olan maddeler saf baz olarak nitelendiriliyor. PH değerinin 7 olması ise maddenin nötr olduğunu gösteriyor.
Tahmin edeceğiniz üzere maddenin pH’ı 7’den 14’e ilerledikçe baz gücü artarken 7’den 0’a doğru ilerledikçe asit gücü artar.
Alkali diyet ve iddiaları: Besin ve asidite
Alkali diyet aldığınız besinlerin vücudunuzda asit yüküne neden olduğu, bu asit yükünün ise uzun vadede size zarar verdiğini iddia ediyor.
Alkali diyet asit yükünü yakıt ve kül teorisiyle açıklıyor. Her besin, aynı yakıt gibi yandıktan ve enerji ürettikten sonra ardında bir kül bırakır. Bu felsefeye göre kötü besinler arkasında daha fazla asit külü bırakmakta. İyi besinler (alkali) arkasında daha fazla alkali kül bırakmakta.
Alkali diyet mevcut teorisine göre kötü besinlerin yakıt olarak kullanılması sonucunda daha fazla asit özellikli madde bıraktığını ve kanın pH dengesini değiştirdiğini belirtiyor. Bu durumda vücut pH düzeyini dengelemek için daha fazla çalışıyor, yıpranıyor.
İyi besinler ise kötülerin tersine bazik atıklar oluşturarak vücudu yıpratan pH dengeleme işini kolaylaştırmayı vadediyor.
Peki net olarak alkali diyet hangi hastalıkların riskini azalttığını, iyileştirdiğini yada olumlu etki yarattığını iddia ediyor? Sonsuz iddialardan birkaçını sizinle paylaşmama izin verin.
Alkali diyet,
- Kas yıkımını azalttığını,
- Kemik yoğunluğunu olumlu etkilediğini,
- Kanser riskini azalttığını,
- Yaşlanmayı yavaşlattığı,
- Diyabeti engellediğini,
- Böbrek ve safra taşı oluşumunu engellediği,
- Artirit riskini azalttığını,
iddia ediyor. Yazılanlar eğer gerçek olsaydı hastaneleri kapatıp herkese birer “alkali beslenme kitapçığı” dağıtabilirdik sanırım.
Gelin gerçekleri inceleyelim.
Gerçekler: Mükemmel asit baz metabolizması
Klinisyenler kan asiditesinin vücut tarafından ne kadar incelikle ayarlandığını biliyor. Size de açıklamama izin verin. Her enzimin çalışabileceği bir pH aralığı vardır ve bu aralığın dışında işlevsiz kalırlar. Ayrıca hücre içi elektrolitlerden, enerji üretimine kadar birçok husus kan pH’ına bağlıdır.
Normal kan pH’ı 7.35 ile 7.44 arasında değişir. Bu değerlerin dışı bizim için ciddi tehlike işareti oluşturur. Durumun ciddiyetini anlamanız için şöyle belirteyim pH değeri 7.2’nin altında olan kişiler için yoğun bakım şartlarında bakım düşünülmekteyken 7.1 bireyin ölüme çok yakın olduğunun göstergesidir.
Bu kadar ince bir sınıra sahip olan kan pH’ını düzenlemek için tabi ki vücutta birçok mekanizma var. Bu mekanizmalar, böbrek tarafından iyonların atılması, akciğer tarafından CO2 atılması yada kan içi dengeleyiciler ile düzenlenmesi olarak sıralanabilir.
Bu mekanizmalar okadar iyi çalışır ki, ciddi hastalıklar dışında kan pH’ında bozulmayı görmeyiz.
Gelelim alkali diyet ve kan pH ilişkisine.
Yediğiniz hiçbir şeyin, içtiğiniz hiçbir sıvının kan pH düzeyini değiştirmediğini bilmelisiniz. Eğer değiştirseydi birçok kişi kötü besinleri fazla kaçırdığında asidoza (kanda normalden fazla asit bulunması) girip hayatını kaybedebilirdi.
İşte küçük bir örnek. Eğer abartıya kaçar ve tek oturuşta 8 kilo limon yerseniz, kan pH değeriniz sadece 0,2 puan artar (1, 2). Komik değil mi?
Alkali diyeti savunan birçok insan ayrıca idrar pH’ına bakarak vücudunun asit ürettiğini gösterip, “bak bu vücudun ürettiği asit ve vücudum onu dengeliyor” diyebilir. Unutulan nokta ise idrar pH düzeyinin beslenme haricinde birçok farklı mekanizma ile kontrol edilmesi.
Yani idrar pH düzeyiniz ile herhangi bir hastalık ilişkisi kurmanız oldukça mantıksız olacaktır.
İşin ironik tarafı eğer vücudunuz pH dengelemekte zorlanıyor olsaydı alkali beslenen bireylerin kan pH’ı yükselecek ve yine hayatı tehlikeye girecekti.
Burada vücut kan pH’ını dengeliyor ama dengeleme sırasında zarar görüyor gibi ilk bakışta mantıklı gelen bir fikre kapılabilirsiniz. Ama vücudunuz birçok mekanizma ile stres altına girer ve pH dengesi bozulur. Uykuda solunumun yavaşlaması kan pH değerini asit tarafa doğru çekmesi bunlardan sadece biri.
Bu tip durumlardan kaçınmanız imkansızdır ve vücudunuz bu tip durumlardan zarar görecek şekilde tasarlanmamıştır. Yazının ilerleyen kısımlarında zaten bu konu ile ilgili yapılmış araştırmalara ayrıca değineceğim.
Alkali diyet vs bilim: Hangisi üstün?
Alkali diyet iddiaları, gerçekleri ve mekanizmalar hakkında gerçekleri anlattığıma göre artık araştırmalara ve bilimsel gerçeklere bakmakta fayda var.
Alkali diyet ve kanser
Kanserli hücrelerin sadece asit ortamda yayıldıkları ve asit ortamın kanser oluşumuna neden olduğu tartışılyor. Burada kafa karışıklığı yaratan şey sebep sonuç ilişkisi.
Birçok araştırma kanserli hücrelerin hücre dışı ortamının daha asidik olduğunu buluyorlar. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor. Kanserli hücreler asidik ortamda daha rahat gelişir. Aslında bu sav sebep sonuç ilişkisinin yanlış kurulmasından kaynaklanıyor.
Zira bazı araştırmalar kanserli hücrelerin bazik ortamda daha hızlı geliştiğini gösterirken, aşırı hızlı hücre çoğalması sonrası enerji üretim mekanizmalarının bu yoğun çalışmasına bağlı olarak asidik bir ortam oluşabileceğini bize düşündürüyor. Zira ne kadar çok enerji üretimi, o kadar çok asidik artık demek.
Sebep sonuç ilişkisinde işler tersine döndüğünde bir anda alkali diyetin kanser riskini azalttığını hatta ve hatta kanser gelişimini yavaşlattığını okumak olası.
Ayrıca asidik ortamın kanser hücrelerini azalttığını, yayılmasını yavaşlattığını gösteren bir çalışma yapılsa bile birkaç başlık önce açıkladığım gibi beslenme ile kan pH değerinizi değiştiremezsiniz.
Sonuç olarak alkali diyet yaparak, alkali pH oluşturma hedefine bağlı olarak kanser riskini azaltmanız mümkün değildir.
Alkali diyet ve kilo verme
Kilo verme mekanizması bildiğiniz gibi oldukça karışık bir süreç. Bu süreçte inflamasyon düzeyinden, alınan kaloriye, metabolizma hızından, hormonal düzeye kadar birçok faktör görev almakta. Alkali diyet ile ilgili bu konuda sınırlı sayıda çalışma yapılmasına rağmen ciddi derecede kilo verme deneyimi belirten kullanıcılar var.
Bu konuda araştırmalar netleştikçe başlığı güncelleyeceğim. Benim önerimi kilo vermek istiyorum adlı rehberimde bulabilirsiniz.
Alkali diyet ve osteoporoz (kemik erimesi)
Alkali diyet yapan birçok insanın savunduğu noktalardan biri de alkali beslenmenin kalsiyum kaybını önleyeceği ve kemik erimesini yavaşlatabileceği yönünde. Yine burada koca bir yanlış anlaşılma ve yorumlama mevcut. Zaten tabip olmayan birinin bunu yorumlamasını kesinlikle beklemiyor ve sizi suçlamıyorum. Açıklamama izin verin.
Yazımın önceki bölümlerinde asit kan pH’ını dengelemek için böbrek, akciğer ve kan tamponlarını çalıştığından bahsettim. Burada önemli bir dengeleyicide kalsiyum. Kan pH’ının asit tarafa doğru kayması ile beraber bu durumu düzeltmek için kalsiyum kullanılabilir ve böbrekten atılabilir. Vücudun en büyük kalsiyum depolarının kemikler üzerinde olduğunu değerlendirirsek alkali beslenmenin kemik erimesini engellediğini düşünebilirsiniz.
Durum ise olduğundan çok daha farklı. Zira vücut üzerinde pH dengeleyici tek mekanizma kalsiyum değildir. Daha birçok farklı metabolik bileşen kan pH’ını dengelemek için çalışır. Ayrıca eğer vücudunuz kalsiyum kaybediyorsa bağırsaklarınızdan emilecek kalsiyum arttırılır ve kalsiyum kaybı kapatılır.
Onlarca yıl “gerçekten” asidik kan pH düzeylerinde yaşayan KOAH hastalarında bile kemik erimesini minimal olarak görüyoruz. Hatta bazen görmüyoruz bile.
Normal beslenen insanlarda bu tip kemik erimesi durumunun ne kadar imkansız olduğunu sanırım bu karşılaştırma ile daha iyi kavradınız.
Sonuç olarak araştırmalar ve fizyoloji ışığında alkali beslenme tarzının sağlıklı bireylerde kemik erimesine anlamlı etki etmediğini belirtebilirim.
Alkali diyet: Sonuç nedir?
Alkali diyet esasında önerdiği besinlere bakıldığında nispeten sağlıklı sayılabilecek bir beslenme düzeni zira meyve, sebze tüketimini tavsiye ederken, karbonhidrat alımını kısıtlıyor. Buraya bakıldığında ben bu beslenme tarzının büyük bir kısmı oldukça mantıklı olduğunu belirtebilirim.
Benim karşı olduğum nokta ise sağlıklı beslenme tarzına yakıştırılan mekanizmanın gerçekçilikten ve bilimden oldukça uzak olması ve insanlara gereksiz umut vermesi.
Aldığınız besinler ile kan pH düzeyini değiştiremeyeceğinizi ve vücudunuza önemli fayda sağlayamayacağınızı konuştuk. Bu konuda yapılan ithamların çoğunun efsane kaynaklı ve çoğu zaman insanları manipüle etmeye yönelik olduğundan bahsettim.
Tam olarak korunmanızı istediğim husus bu. Çünkü insanlar alkali besleneceğim diye içtiği suyu alkali yapan ve güzel bir dolandırıcılık hilesi olan supplementlere yüzlerce lira vermekten çekinmiyor. Bunun yanında alkali beslenme tarzını savunan insanların altı boş önerilerini harfiyen uyguluyor.
Sebze tüketin, meyve tüketin, karbonhidrattan kaçının, hatta suyunuza limon bile sıkabilirsiniz ama lütfen kandırılmayın. Alkali diyet ismi altında kanseri tedavi etmeye, diyabeti geriletmeye, kemik erimesinden korunmaya çalışmayın.
Zira alkali diyetin şuana kadar yapılmış araştırmalar ile net olarak kanıtlanmış bir mekanizması yoktur.
Alkali diyet ile ünlenen bir meslektaşım nedense benim tüm sosyal medya hesaplarından engellemiş bulunuyor. Bu tip çabaların ne denli gereksiz olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.
Eğer savunacak değerli bir veriniz varsa, kapım her zaman sizlere açık olacak.
Kendinizi ve cebinizi mucizevi yöntemlerden korumanız dileğiyle!