İnsanlar hastalıkların gerçek "kökenlerini" araştırmaya başladıkça birçok sorunun beslenme ile ilgili olduğunu gördüler. Özellikle de gluten-hastalık ilişkisi birçok kişinin net olarak anımsadığı bir konu.
Peki birçok yerde/yayında gördüğünüz gibi gerçekten tüm hastalıkların tek suçlusu gluten mi? Glifosat nasıl zarar veriyor? {#glifosat-nasil-zarar-veriyor} Kesinlikle hayır, çünkü şu an "gluten intoleransı" sanılan birçok hasta aslında şikayetlerini bambaşka bir sorun nedeniyle yaşıyor.
Konunun derinliklerine inmeden gluten tüketimini savunmadığımı eklemek istiyorum. Zira bir düşük karbonhidratlı beslenme savunucusu olarak glutenli/glutensiz tüm tahılların kısıtlanması taraftarıyım.Ama şuan asıl sorun birçok hastanın gluten kısıtlı diyet yapması ve iyileşememesi. Ayrıca glutensiz diyetten fayda gören birçok kişi de aslında bu tip bir diyete girmesine gerek olmadığının farkında değil. Yani konu doğru bilgi!
Çölyak ve çölyak olmayan gluten hassasiyeti
Gluten ile ilgili konuyu daha iyi anlamanız için öncelikle terimlere hakim olmanız gerekiyor. Bilmenizi istediğim ve birbirine sık sık karışan, gluten ile alakalı iki nokta var.
Bunlar çölyak yani gluten enteropatisi diğeri ise çölyak olmayan gluten hassasiyeti.
- Çölyak (gluten enteropatisi) buğday, arpta, çavdar gibi besinlerde bulunan prolamin gruplarının sebep olduğu bir aşırı tepki (hipersensitivite) reaksiyonudur. Yani bir nevi geç ortaya çıkan (48-72 saat) alerjik reaksiyon. Bu reaksiyon bağırsak yüzeyinde bölgesel hasar ile beraber vücudun geri kalanında da birçom kötü reaksiyon meydana getirir. Oluşan hasar bağırsağın normalden daha geçirgen olmasına ve emilim/filtrasyon yeteneğini kaybetmesine neden olur. Aşırı geçirgenlik ve emilim sorunları ise yoğun ishal, kilo kaybı, besin eksikliği (beslenmeye rağmen), eklem ağrıları hatta kemik erimesi ve infertilite (kısırlık) gibi geniş yelpazedeki sorunlara sebep olabilir.
- Çölyak olmayan gluten hassasiyeti ise artık gerçekliği kanıtlanmış [1, 2], tipik çölyak bulguları ile doktora başvuran ama yapılan incelemelerde -biyopsi, antikor testleri gibi- çölyak sonucu almayan (testleri negatif olan) hasta grubunu ifade eder. Dolayısıyla bu bir alerji değildir, immun sistemin aşırı reaksiyonunu göstermez. Durum sadece gluten yada diğer tahıl ürünlerine karşı rahatsızlık ve normal olmayan tepkidir. Ayrıca bu hastalar da -aynı çölyak hastalığı gibi- gluten kısıtlamasından fayda görürler.
İşte geldik konunun en önemli sorusuna:
Net ve bilimsel olarak kanıtlanmış bir test yokken ve hasta tahıl tüketince rahatsızlık hissediyorsa bu kişiye gluten intoleransı tanısı koymak doğru mu?
Tabi ki hayır! Ama ne yazık ki Türkiye bu konuda çok geri. Her bağırsağı ile ilgili sorun yaşayan ya da her otoimmün sorunu olan kişiye aynı şey söyleniyor.
"Sizde gluten intoleransı var!"
Hastalar da bunu duymayı istedikleri için tepki göstermiyor.
Peki "Sende gluten intoleransı var" denilip gönderilen hastaların büyük kısmında gluten ile ilgili ciddi bir sorun görmediğimi söylesem şaşırır mısınız? Şaşırmayın, birazdan sebebini öğreneceksiniz.
Milyar dolarlık buluş: Glifosat
1970 yılında bulunan ve bu tarihten 6 yıl sonra piyasaya tarım ilacı olarak sürülen bir molekül Glifosat [3]. Ardından üretici firmanın bu tarım ilacından etkilenmeyen özel tohumlar üretmesiyle beraber glifosat çok daha popüler oldu ve üretim kapasitesini arttırdığı için ciddi şekilde kullanılmaya başlandı.
Dünyaya toplamda 6,1 milyar kilogram Glifosat uygulandığı düşünülüyor [4]. Bu toksik maddenin hücrelerde biriktiğini ve çok zor atıldığını düşündüğünüzde bataklığa gırtlağımıza kadar battığımızı daha iyi anlayacaksınız.
Hatta Glifosat ülkemizde hala oldukça popüler. Tarım ve orman bakanlığının siteside şu anda birçok farklı marka adı altında kayıtlı Glifosat ürünü mevcut.
Dünyada ve ülkemizde Glifosat fırtınası devam ederken biz de geçen yıllar içinde daha iyi tıbbi dökümantasyon yapmamız sayesinde hastalıkların sayısındaki artışları mükemmel şekilde takip edebilmeye başladık. Bu bize çok acı bir şey gösterdi. 2000'li yıllarda yani Glifosat kullanımını takip eden 25 yıl içerisinde birçok hastalığın riski artıyordu.
Evet, artık bu tarım ilacından şüphelenmenin vakti gelmişti!
İlaç kelimesi birçok yerde tedavi edici olarak kullanılsa da bu noktada hasta etmekte usta bir ucubeden bahsettiğimiz kesin.
Tamam ama "glifosat ile hastalıkların ya da çölyak benzeri şikayetlerin ne ilişkisi var?" dediğinizi duyuyorum. Merak etmeyin, birazdan acı gerçekleri göreceksiniz.
Glifosat ve bağırsak hastalıkları
Glifosat ile ilgili problemlerin farkına varmaya başlayan insanlar tabi ki araştırmaları genişletti. Ardından fark edildi ki birçok bağırsak hastalığı (özellikle de çölyak) glifosat kullanımındaki artış ile beraber daha sık görülmeye başlanmış.
Aşağıda çölyak hastalığı sıklığı ve Glifosat kullanımı arasındaki ilişkiyi görebilirsiniz.
Eğer bilimsel çalışma metotlarına hakimseniz, yukarıdaki paylaştığım verileri "yeterince doğru" bulmayabilirsiniz. Durumun farkındayım. Zira tanı yöntemleri ve imkanlar geliştikçe hastalık tanısının artacağını biliyoruz. Ayrıca hastalık sıklığındaki artış tek bir sebep ile bağdaştırılamaz. Dolayısla bu verilere tek başına güvenmeden mekanizmaları görmek gerekiyor.
Glifosat nasıl zarar veriyor?
Gerçekten bir tarım ilacı bu kadar kötü şeylere nasıl sebep olabilir mi? Cevabım evet. İşte mekanizmalar:
- Hayvan çalışmalarında Glifosat'ın hücrelerin enerji üretim merkezi olan mitokondrilere zarar verebileceği gösterilmiştir [5]. Mitokondri hasarı birçok hastalık açısından önemli, çünkü benzer etki insanlarda da oluşuyorsa hücrelerde oksidatif stres (serbest oksijen radikalleri) oluşturarak dokuların yaşlanmasına ve işlemlerini doğru yerine getirememesine sebep olur. Hatta mitokondri hasarı sperm fonksiyonunu bozarak infertilite (kısırlık) oluşturabilir.
- Başka bir hayvan çalışmasında Glifosat verilen farelerin dopamin, seratonin gibi birçok nörotransmitterin salınımını ve üretimini (Glifosat triptofan eksikliği yaparak seratonin üretilmesini önlemek ile ünlü) bozduğu gösterilmiştir. Bu sinir sisteminin fonksiyonunu doğru yerine getirememesine ve kronik depresyon/ankisyete gibi psikiyatrik hastalıklara sebep olur [6].
- Glifosat'a maruz kalmak bağırsaktaki faydalı bakteri popülasyonunu azaltır. Bu noktada aslında bağırsak hastalıkları ile glifosat bağlantısını kurmuş oluyoruz. Çünkü faydalı bakteriler hem bağırsaklarınızı gluten moleküllerinden hem de diğer zararlı patojenlerden koruyarak geçirgenliğin artmasını önler. Eğer floranız fazla miktarda Glifosat'a maruz kalırsa iyi bakterilerin azalmasını takip eden kötü bakterilerin artışı ortaya p-cresol ve phenol (fenol) bileşikleri çıkartır. Bu bileşiklerin bağırsak, karaciğer ve böbrekler için aşırı toksik olduğunu biliyoruz. Sonuç olarak Glifosat faydalı bakterileri azaltarak hem bağırsağın daha geçirgen olmasına, hem de kötü bakterilerin artarak daha fazla toksik madde üreterek hastanın çölyak benzeri bir tabloya ilermesine neden olur. (Bu noktada bir kere tetiklenen otoimmünite ne yazık ki çoğu zaman geri dönülemez reaksiyonlara sebep oluyor.)
- Glifosat CYP adı verilen bir enzim grubunu baskılar. Bu durum vücudun detoksifikasyon yani kendini temizleme mekanizmasını bozar. Ayrıca çölyak hastalığının CYP3A'nin azalması ile ilişkili olduğunu düşünürsek Glifosat'ın neden çölyak hastalığına benzer şikayetler oluşturduğunu daha iyi anlayabiliriz [7] - [Clin pharmacol ther 1996 59(1): 41-46].
- Eser elementlerin eksikliği (özellikle molibden ve selenyum) Glifosat maruziyetinde sık görülür. Bu durumun net nedeni bilinmese de Glifosat'ın metal bağlayıcı özelliklerinin etkili olduğu düşünülmektedir. Hatta Glifosat'a maruz kalmış bitkiler ile beslenen ineklerin kobalt ve molibden eksikliği çektiği, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarının bozulduğu bilinmektedir [8]. Bahsettiğim bu eksikliklerde tiroid metabolizmasının bozulması (selenyum eksikliği tiroid hormonlarının birbirine dönüşmesini bozar) ve oksidatif stres oluşmasına sebep olur.
- Glifosat sülfür metabolizmasını bozar. Sülfür metabolizmasının bozulması hem vücudun en önemli antioksidanı olan glutatyon üretimini bozar, hem de kolesterol ve D vitamini metabolimasında hasar oluşturur. Kronik inflamasyon yaşayan, her zaman D vitamini düşük ve kolesterol düzeyleri bozuk onlarca insan tanıdığınıza eminim. İşte kötü gidişe sebep olan nedenlerden biri!
Ayrıca IARC'a göre Glifosat muhtemel kanserojen olarak (2A klasmanı) sınıflandırılmıştır [9]. Kanser oluşturma mekanizması net olmamakla beraber mitokondrial stres ve kronik inflamasyon olarak değerlendirilebilir. Hatta çok acayip bir şekilde Glifosat kullanılan belli tarım ürünlerinin östrojen almaçlarının sayısını arttırdığını ve bu nedenle hormon duyarlı kadın kanserlerini arttırabileceği gösterilmiştir [10].
Sonuç olarak Glifosat kanserden, besin eksikliklerine, çölyak benzeri bağırsak problemlerinden, depresyona ve kısırlığa kadar geniş bir yelpazede hastalık oluşturabilir. Tahmin etmek güç olsa da günümüzdeki "yeni peydah olan" bu hastalıkların Glifosat ile oldukça uyumlu olduğunu görmek güç değil.
Glifosat zehirlenmesinde tanı ve tedavi
Glifosat zehirlenmesi (maruziyeti) sebebi bulunamayan,
- Çölyak/gluten intoleransı,
- Böbrek hastalığı,
- İBS, geçirgen bağırsak sendromu, inflamatuar bağırsak hasta veya SİBO,
- Nörolojik hastalık (özellikle otizim [11] ve Parkinson [12])
- Anksiyete, depresyon ve kronik yorgunluk,
gibi durumlarda kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Ülkemizde tutarlı ve güvenilir bir tetkik olmasa da son çare olarak yurtdışındaki referans laboratuvarlar kullanılabilir.
Tedavi için ise ne yazık ki net bir "panzehir" yok. Önerilerim (sizi takip eden hekim ile beraber yapmak kaydı ile) şunlar:
- Tamamen organik ve tarım ilacına maruz kalmamış bir besin/ilaç tüketmek, evde su arıtma sistemi kullanmak Glifosat detoksu sırasında tekrar toksin almamak için önemlidir,
- Karaciğer detoksifikasyonunu sağlamak için selenyum, n-asetilsistein, c vitamini takviyesi almak, (Eğer bu destekler yeterli olmadıysa direkt olarak glutatyon verilebilir.)
- Ginkgo biloba glifosat için önemli bir temizleyicidir [13],
- Eğer besin alerjisi yada bağırsak hasarı oluştuysa eliminasyon/anti inflamatuar diyet (gluten hassasiyeti olmasa bile gluteni bir süre kısıtlamak faydalı olabilir),
- Glifosat hücre içinde glisin aminoasidine benzer hareket ettiği düşünülüyor. Bu nedenle glisin aminoasidinin takviyesi Glifosat'ın hücreden atılmasına yardım edebilir.
- Glifosat maruziyetinde bozulan sülfür metabolizması tedavinin önünde ciddi bir problemdir. Dolayısıyla sülfürlü antioksidanları takviye etmek (sarımsak ve brokoli ekstraktları) kısa vadede fayda sağlayabilir.
Buraya kadar değinmediğim ve ama belirtmem gereken önemli bir şey var.
Şuan sorunumuz Glifosat tarafından zehirlenen insanlar değil, hala Glifosat kullanmamızdır. Çünkü glifosat kullanımını tamamen kesmedikçe yeni vakalar katlanarak artacak. Bunu bilen birçok devlet artık Glifosat kullanmıyor!
Yapılması gereken şey Glifosat'ın ülkemizde de kademeli olarak azaltılıp ardından yasaklanmasıdır. Bireysel olarak tabi ki glifosat kullanılan ürünleri kullanmamak bir diğer tepki gösterme metodu (ki ben bu metodu sıkça uyguluyorum). Bu sayede topraklarımızın ve sularımızın temiz, milletimizin ise sağlıklı kalmasını sağlayabiliriz.